Yirmi birinci yüzyıl becerilerinin öğrenme, okuryazarlık ve kariyer alt başlıklarında toplandığını belirtmiştik geçen haftaki yazımızda.
Öğretmenler, bu becerileri öğrencilerine kazandırmak için uzun yıllar boyunca takip ettikleri eğitim metotlarını terk edip yenilerini bulmaya çalışıyorlar. Bunlardan biri de Amerikalı biyoloji öğretmeni Joe Ruhl.
Yaptığı TED konuşmasında yirmi birinci yüzyıl eğitim becerileri olan collaboration “iş birliği”, communication “iletişim”, critical thinking “eleştirel düşünme”, creativitiy “yaratıcılık” becerilerinin yanında choice “seçim” ve caring “umursama, değer verme” tutumlarının önemine dikkat çekiyor.
Ruhl, sunumunda klasik öğretmen rolü yerine liderlik, koçluk, mentörlük gibi kavramları öne çıkarırken küçük gruplara ayırdığı öğrencilerinin kendi kendilerine öğrenmelerine fırsat tanımanın önemini vurguluyor.
Öğrenmeyi eğlenceli bir hâle getiren hocamız öğrencilerin sıra dışı sunumlar yapmalarını da teşvik ediyor. Gençlerin biyoloji dersinde öğrendiği bilgileri şiir, şarkı, skeç, kısa film şeklinde sunmaları yönünde onları cesaretlendiriyor.
Biz de görev yaptığımız okullarda edebiyat derslerinde benzer çalışmaları yapmış çok da güzel dönütler almıştık. Gerek sosyal bilimler lisesinde gerekse fen lisesinde işlediğimiz derslerde öğrenciler kostümlü sunumlar yapıyor, kısa filmler, gazete – dergi çalışmalarına katılıyorlardı. Özgün ve interaktif sunularla dersi işliyorlar, bilişim teknolojilerinin imkânlarından olabildiğince yararlanıyorlardı.
Türk ve dünya edebiyatından önemli yazarların posterleriyle süslenmiş edebiyat sınıfında derslerini işleyen öğrenciler sınıfta gerçekleştirdikleri etkinliklerle bilgileri kalıcı hâle getirme olanağı buluyorlardı.
Bu arada en etkili iletişimin yüz yüze iletişim olduğunu, en verimli ders aracının kâğıt, kalem, defter ve kitap olduğunu kayda geçirmiş olalım. Bu notu düştükten sonra derslerimizde (ve ders dışında) kullandığımız bazı uygulamalardan bahsedelim.
Prezi, Google Classroom, Telegram, Quizlet, Easywords gibi uygulama ve programlar edebiyat derslerinde en sık kullandıklarım oldu. Bunlara karmaşık konuları anlaşılır bir biçimde öğrencilere sunmak, ezber çalışmalarını eğlenceli bir oyun hâline getirmek için başvurdum.
Bu programlar ve ders içi etkinlikler sayesinde yoğun müfredatı haftanın ilk iki saatinde işledikten sonra kalan saatlerde öğrencileri çok daha üretken kılma fırsatı bulduk.
Öğrenciler işledikleri konularla ilgili şarkılar yapıp bitirdiğimiz üniteyle ilgili gazete çıkardılar. Yazarlık atölyelerinde çalışmalar yürüttüler. Yazabilenler özgün öyküler yazdı, diğerleri mevcut öyküleri yeniden kurguladı. Şiirlere dizeler eklediler. Hem de aruzla…
Ama en güzeli haftanın son saatlerinde yapılan sunum saatleriydi. Bu saatlerde öğrenciler –edebiyat ve dil- dışında seçtikleri bir konuda sunum yaptılar. Spor, sanat, bilim, yabancı kültürler hakkında o kadar farklı, özgün sunumlar yaptılar ki…
Bu çalışmaların çoğu öğrencilerimize sorduğumuz “Eğer bu dersin öğretmeni siz olsaydınız dersi nasıl işlerdiniz?” sorusuyla ortaya çıktı.
İlk çeyreğini geride bıraktığımız yirmi birinci yüzyılda iddialı bir ülke olmak için eğitim, başarılı bir eğitim için dönüşüm şart.
İlham verici bir yazı olmuş hocam teşekkürler.