Geçenlerde denk geldiğim bir sözde “Herkes Kendi Zamanına Göre Yaşar” diyordu. Bu söz kaynağında herkesin hayatı kendi özelinde, kendin akışında şekillenir ve yol alır. Kimse hiçbir şey için geç kalmış sayılmaz.
Bir de ‘Kendi zamanını yaşamakta, geçmişi olduğu gibi geleceğe taşımakta ısrar edenler var. Yani kendi zamanına bağımlı olanlar, bugünü bugün olarak değil, günü yakalayarak, uyum sağlayarak değil, geçmişte kendi zamanında takılı kalarak yaşayanlar.
Ve bunu kendi içlerinde değil, çevrelerine, dışarıya yansıtarak, çevrelerini, kendileri gibi olmayanları baskılayarak yapmaya çalışıyorlar.
Güncele, yeniye açık olmadıkları için genellikle yorgun ve huzursuzlar.
Hayat akmış, zaman geçmiş, ama birileri hep kendi zamanının bir anında takılı kalmış.
Hem geçen zamana kızgınlar hem de bugünün sürekli güncellenmesine belki de yetişemeyecek kadar yorgun ve kırgın olmaya bilemeyiz.
Sonuç olarak bir şeyler yaşandı, bitenler bitti geçenler geçti. Bitmeyenler ise zamanın gerekliliğine göre şekillendi ve bugünün insanı şekillenen zamanın içerisine doğdu, büyüdü. Eksiklikleri ve fazlalıklarıyla….
Konumuz bugün, bugün yaşananlar, bugüne doğup büyüyenler ve bugünlerde konuşulmaya başlayan önemi ileride daha artacak ve anlaşılacak olan ‘kişisel sınırlar’…
Gençliğinin başında ya da ortalarında olan birçok kişi isterdi, şu an bu yaşında 80’lerde 30 yaşında olan bir gencin tecrübesiyle büyümeyi. Belki o dönemlerde yaşamayı ama mümkün mü değil.
Beğenmediğimiz, zorbaladığımız, sınırlarını ihlal ettiğimiz çocuklar , gençler bir zaman makinesine binip sürekli eleştiri aldıkları, bunu yaparken kendilerinden izin dahi almadıkları büyüklerinin zamanına gidebilir mi ? Hayır…
Peki o büyükler günceli yakalayıp, gidip geldikleri yolu bir kere daha gidip gelmeye gönüllü olup daha kucaklayıcı bir rolde olabilir mi ? Evet
Öyleyse kimin neyi kadar yaşadığını değil, yaşadıklarımızı ortak bir dilde kırıp dökmeden, bıkıp usandırmadan nasıl paylaşabiliriz? Ortak yolu nasıl bulabiliriz? Bunu konuşmalıyız. Hem ne demişler “Geçinmeye gönlü olan geçinir…”
Tecrübe kadar aktarım dili ve biçimi de önemli.
Çünkü;
Kişiler eleştiriye açık olmayabilir
Kişiler tavsiye almak istemeyebilir
Kişilerin, o an ki duygusal ya da mental durumu aktarılan deneyim ve bilgileri yerine koyamayacak durumda olabilir.
Ya da kişi içerisinde bulunduğu zamana göre normaldir ama yorum sahibi yani karşı taraf hala kendi zamanında hapistir kim bilir…
“Kişisel sınırlarımız kapıları olacak şekilde tasarlanmıştır.” denir bir kitapta.
Ya o kapıları çalarız ya da samimiyetsiz onaylara kanıp dışarıda kalırız.
Tercih bizim…