Bir tezgâhta şahesere dönüşen ilmekler, renkler, sabah tıkırtıları...
Gün ağarmadan başlayan 'ilmek' telaşları...
Aslında belki de heyecanlı, telaşlı, stresli ya da sevinçli geçen bir dünün sonu, kahvaltı öncesi ' terapi seansı'
Bir ilmeğe neler sığar mesela?
Kaç sevgi, kaç hayal, kaç sevinç?
Bir tarak tıkırtısı neleri bastırır?
Kaç öfke, kaç hayal kırıklığı, kaç yarıda kalmışlık?
Kare kare sayılarak, renk renk boyanarak çizilen modeller neleri anlatır?
Çoğunlukla okuma yazma bilmeyen, kitap yüzü görmemiş kadınların matematik becerisini olabilir mi?
Ya da yine aynı modellerin tezgâha yansıması ' halı kuşağının' sanatçı olduğunu göstermez mi?
Evet, çoğunluğunun okuma-yazma bilmediği fakat geometrik motiflerle, her gördüğü detayı bazen bir küpü, bazen bir kuşu, bazen bir sandığı ilmek ilmek işleyip ölümsüzleştiren halı kuşağı.
Satırları okuyanlardan bazılarının bu benim anneannem, bazılarının bu benim babaannem yine bazılarının bu benim annem dediği bu kuşak hâlâ var.
Sayısal yetenekleri, sanatsal becerileri birçoğunun hâlâ yerinde.
Tek bir şeyleri yok tezgâhları ve ilmekleri...
11. yy’ da Anadolu'da başlayan halıcılık 13 ve 14'uncu yy’ da zirveye ulaşmış. Selçuklularla birlikte doğudan getirilen el halıcılığı Kayseri'de Bünyan ve Yahyalı 'da ön plana çıkmış.
Sanıyorum 2000'lerin başında makine üretimi halıların yaygınlaşmasıyla bir dönemin sonu gelmiş ve halı kuşağı tezgahlarını terk etmiş.
Belki motifleri koltuk takımlarımıza uymadığı için, belki yıkama, kurutma gibi zahmetlere girmek istemediğimiz için belki de -düşük bir ihtimal- paha biçilemez olduğu için el halılarını artık tercih etmiyor olabiliriz.
Peki halı kuşağı?
İnsanların alışkanlıklarını terk etmeleri zordur. Günümüzün terapi seansları, yoga dersleri, meditasyon uygulamaları vb. bu kuşağa hitap etmiyor.
Çünkü onlar 'halı kuşağı' ...
Tezgâh başında renklerle, ilmeklerle, sabah tıkırtılarıyla mutlular.
Makine işi halı üretimi onlardan sadece sanatlarını değil, sosyal ortamlarını, iyi hissetme alışkanlıklarını da aldı.
Nevşehir 'de olduğu gibi Kayseri’de de mahallelerde küçük, küçücük atölyeler kurulsa (3-5 kişilik) ya da dokumacılık yapmak isteyen kişilere bireysel finansal destek sağlansa ve bu sayede bu kuşak yeniden hayat bulsa güzel olmaz mı?