Kıymetini bilmediğimiz en önemli konudur zaman. “Kısa veya uzun vakit, az ya da çok süren bölünebilir müddet” diye tanımlanmış sözlükte. Kimimize göre geçmek bilmez, kimimiz peşinde koşarız kendine yetişemeyiz. Kimimiz farkında olmayız geçip gittiğinden, heba ederiz; kimimiz coşkun ve dolu yaşamak isteriz her anını kaçırmadan, israf etmeden.
Zamanı üçe ayırıyorlar: Fiziki zaman, Psikolojik zaman ve Biyolojik zaman..
Fiziki zaman, bize rağmen devam eden, müdahalemizin olamadığı zamandır. Bir gün 24 saat.. Bir saat 60 dakikadır. Bir saniye ileri alamayız veya fazlalaştıramayız.
Psikolojik zaman subjektiftir. Her bireyin kendi içinde bulunduğu halet-i ruhiye ile bağlantılıdır. Hasta bir kimse veya sevgiliyi bekleyen için geçmek bilmez zaman. Saatler aylar gibi geçer. Dost meclislerinde kısalır, “su gibi aktı deriz”
Biyolojik zaman ise, vücuttaki enerji ve güçle alakalıdır. Gençlikte kıvrak, hızlı iken, bacakları kireçlenmiş bir insanın hareketleri “ağır çekim”de ilerler.
Köylü-şehirli ayrımı sadece Kayserimizde zannetmeyin, zamanın da köylüsü şehirlisi varmış. Köyde durağan ve monoton bir hayat. Çiftçiler için dikim, bakım ve hasat ayları bellidir. Vaktinden önce bir şey yapılamaz. Sözleşirken iki insan, “öğden sonra” der, “akşama doğru gelirim” der. Ortalama ifadeler kullanır. Şehirde “dakik” olmak gerek. Büyükşehirlerde ancak iki ilçeye gidebilirsiniz trafikten. İnsanlar koşuşturmalı ve civcivli bir hayatın akışı içindedir. Randevunuza dakik değilseniz, muhatabınızın zamanını heba edersiniz.
Zaman kimi zaman bereketlenir: kısa zamanda birçok iş başarırsınız, bir taşla birkaç kuş vurabilirsiniz. Bazen de ne kadar çok çalışsanız da karşılığını alamazsınız dünyadan. Felaketler peşinizi kovalar veya krizler önünüzü keser.
Zamanı en güzel şekilde kullanıp maksada erene Tasavvuf dilinde “İbnul Vakit” derler. Yani zamanın oğlu.. Eğer zamana damgasını vurabilmişse, o tarih sadece onunla anılır olmuşsa buna da “Ebul Vakit” derler, yani zamanın babası. 1453 tarihi denince, bu yıl içerisinde sayısını ifade edemeyeceğimiz kadar olay olmuştur ama Fatih Sultan Mehmet akla gelir. Çünkü asra damgasını vurmuştur.
Zaman en büyük nimettir. Peygamber Efendimiz (sav) bizleri bu hususta ikaz etmiş ve buyurmuştur ki; “İki nimet vardır, insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.”(Buhârî, Rikâk, 1) Başka bir hadiste ise Allah Resulü, beş nimete dikkatimizi çeker ve elden gitmeden önce bu nimetlerin kıymetini bilmek hususunda ümmetini uyarır. Mümin, diğer nimetlerin yanında, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin kıymetini de bilmelidir. (Buhari, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25) Zira kıyamet gününde insanların hesaba çekilmeden hiçbir yere kımıldayamayacağı şeylerin başında ömrünü nerede ve nasıl geçirdiği ile gençliğini nerede yıprattığı gelmektedir. (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 1)
Mutasavvıflar “Vakit kılıç gibidir, sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsini hak ile meşgul etmezsen o seni batıl ile meşgul eder” demişler. “O halde boş kaldığında hemen kalk ve yorul” (İnşirah suresi 7) Haydi zamanı kuşanmaya..