"İnsan doğal olarak bilmeyi ister" diyor Aristo. Felsefe "Evreni, hayatı, varlığı ve kendini anlamlandırma çabası" olarak tanımlanır.
Kainattaki tüm varlıklar, bir zarfın içindeki mektuplar gibidir okunmayı bekleyen. İnsan ise mektupları okuması beklenendir tüm varlıklardan farklı olarak. Dünyamızı aydınlatan, ısıtan güneş bilginin çilesini çekmez. İnsan, hem bilginin objesidir, hem de sujesi.. Merakı, hem kendi dışındaki varlıklaradır, hem de kendine yönelir.
"Her doğan çocuğu filozafa" benzetir, merakından dolayı Sophia'ın dünyası.. Ama şikayet eder: "Büyüdükçe çocuk, neme lazımcılaşır"
Ve insan, bildiğimiz İnsan olur. Bazı insanlar vardır: Her şeyi biliyormuş gibi yapıp aslında hiç bir şeyi bilmeyenler..Her şeyi bilirimcilerdir bunlar..
Bazı insanlar da vardır ki, çok şey bilip, hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranan..Halk arasında "salağa yatmak" olarak tabir edilir.."Tecahül-ü Arif"tir elitler arasındaki adı..Kimileri "kişileri tanımak" için kullanır, Kimileri de "Ne armutlar dökülecek" diye bekler..
Bazen "sevdiğinden" böyle davranır: Kırmamak, bozmamak için..Her şeyi biliyorum havasındakiler, kendilerine etmişlerdir: sonsuz öğrenmenin önünü kapatarak..Bilmiyormuş gibi davrananlar ise, "hayal kırıklığına" uğrarlar..
Bazen muhatabının çakması, veya gerçeklerle yüzleşmenin elim sonucu.."Hayat bir tiyatrodur" diyor bazı düşünürler..Buna göre herkes rolünü oynuyor, yalan söyleme kabiliyetine göre başarılı olunuyor..
Yalan söyleyenler: Her şeyi bilenler de, bilmiyormuş gibi gözükenler de, muhataplar da..Peki bu hayattan ne beklenir? Kendisi yalan değil mi? Tavsiyem:Çaktırmadan bilmiyormuş gibi devam et..