İnsan, iyilik ve kötülük yapabilme temayülüne sahip bir varlıktır. Normal bir insanın hatadan korunmuşluğu mümkün değildir. İlk insan Adem (AS) hata etmiş, tevbe ederek Allahın rahmetine mazhar olmuştur. Tevbe, insanın fıtratına dönüşüdür. Yanlışta ısrar etmeyip, doğruyu buluşudur. Vicdanın sesine kulak veriştir. Öz eleştirinin neticesinde değişimin ve dönüşümün aktidir.
Tevbe: “geri dönmek, rücû etmek, dönüş yapmak” anlamındadır ve “dinde yerilmiş şeyleri terkedip övgüye lâyık olanlara yönelme” biçiminde tanımlanır. Batı ve İslam ahlakçıları İnsan nefsinin iki özelliğe sahip olduğunda hem fikirdirler: Şehvet ve Gazap..
Şehvet, bir insanın hayatiyetini devam ettirebilmesi için, istek ve arzu ettiği her şeydir. Makam, şöhret, para pul, güç sevgisi, cinsellik, yeme içme gibi tüm arzularımızı içine alır. Bu duygular, gerektiği kadar ve meşru/helal dairede tatmin edilmelidir. Bunların varlığı hayatın devamı için gereklidir.
Gazap ise, insanın istemediği, arzu etmediği durumlarda ortaya çıkar. İnsanı korur, harekete geçirir. Teyakkuz içinde olmasını sağlar. Bu duyguda meşru dairede kalmalıdır.
Ancak her iki duyguyu insan tatmin ederken, aşırılıklara düşebilir. Bağımlı hale gelebilir. Sonuçta had aşılıp, günah bataklığına dalınabilir. Bilinçli insan, güdüleri bilincin değil, bilinci güdülerin öznesi yapar. Bilinç pasif kalırsa günah işlenir. Büyüklerimiz günah işlemenin nedeni olarak “Allahtan gafil olma” olarak ifade ederler. O halde tevbe, insanın gafletten bilinç haline dönmesi, Allahı hatırlamasıdır.
Hiçbir günah Allahtan ve onun rahmetinden daha büyük değildir. Bizim kitabımızda ümitsizlik yoktur. Günahtan daha büyük olan, insanın günahlara kayıtsız kalması ve günahların affı konusunda ümitsiz olmasıdır. Hz. Peygamber şöyle demiştir: “Allah Teâlâ’nın mümin kulunun tövbesinden duyduğu sevinç tasvir edeceğim şu kişinin sevincinden çok daha fazladır: Adam tek başına tehlikeli bir yolda yiyeceğini ve içeceğini taşıyan bineğiyle yolculuk yapmaktadır. Bir yerde durup dinlenirken kısa bir süre uyur. Uyanınca bineğinin ortadan kaybolduğunu görür. Uzun zaman ararsa da bulamaz. Bu sırada aşırı derecede bunalmış ve susamıştır. Nihayet, ‘Dinlendiğim yere gideyim de orada öleyim’ der. Bu yerde kısa bir ara uykuya dalıp uyanınca bineğini karşısında görür. O kadar sevinir ki, ‘Allahım! Sen benim rabbim, ben de senin kulunum’ diyecek yerde, ‘Sen benim kulum, ben de senin rabbinim!’ der”
Tevbe insanı keskin kılar. Keskinlik teyakkuza, teyakkuz tehlikeyi farka, farkediş ise insanın kendisini tanımasına sevk eder. Tevbe eden kendini tanımaya başlamıştır. El bebek, gül bebek değildir. Sınanmamış insanın karnesi olur mu? Çocuklar bile düşe kalka yürümeyi öğreniyor. İmtihan dünyasında, günah çukuruna düşmeyen var mı? Düştüğü yerden kalkabilmektir Tevbe etmek.
Ademi adem yapan, hatasını bilip tevbe etmesidir. İblisi şeytan yapan ise, kuşunu görmeyip, hatasını savunarak günahında ısrar etmesidir. Tevbe, “ben kusurluyum” deme büyüklüğünü gösterebilmedir. Yani büyüklenme yok. Rabbe yönelip, “Sen gaffarsın, beni affet” diyebilme, yani Rabbi tanıyıştır. Sonuçta rahmet denizine dalış ve affa mazhar olmayı getirir. Tevbe, insanın hem kendini tanımasıdır, hem de Rabbini..
Tevbe ile Allaha yöneliriz, İstiğfarla işlemiş olduğumuz günahın kirinden arınmaya. Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurmuştur: “Mümin kul günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer pişman olarak bağışlanmasını dilerse nokta silinip kalbi cilâlanır. Günah işlemeye devam ederse siyahlık kalbini sarar.”
Tevbe de aslolan değişim değildir, dönüşümdür. Bir suyu, soğuk bir ortama koyarsanız buz tutar. Ortamı eski haline getirirseniz tekrar eski halini alır. Bu değişimdir. Ama bir sütü yoğurt yaparsanız, bir daha asla süt olamaz. Bu da değişimdir. Tasavvufta seyr-i Suluk bunun içindir. Yani nefsi dönüştürme çaba ve gayretleri..
Tevbe günah çıkarma değildir. Günah çıkarmada itiraf vardır. Bu itiraf, din adamına yapılır. Allaha yapılmaz. Tevbe, Allaha yapılır. Tevbenin devamı için ortam ve arkadaşların değiştirilmesi şarttır. Bunun için Allahın sevdikleri ile birlikte tevbe etmek, günah çıkarma değildir.
“Topluca Allaha tevbe edin” buyuruyor Kur’an.. O zaman toplumsal öz eleştiri olmadan toplu tevbe olmaz. Bir toplum, yapmış oldukları hataları, batmış oldukları günahları sorgulamalı ve öz eleştiriye tabi tutmalıdır. Belki toplumsal kurtuluşumuz burda.. belki değil, kesin..